Ohrid (ya da Türklerin daha çok kullandığı söylemiyle Ohri), yaklaşık 46.000 nüfusu ile Makedonya’nın sekizinci büyük şehri. Ülkenin güney-batısında, Arnavutluk sınırına oldukça yakın ve Ohrid Gölü’nün doğu ucunda kurulmuş, etrafı Ulu Balkan Dağları ile çevrilmiştir.
Adeta kocaman bir deniz gibi olan Ohrid Gölü, etrafındaki muhteşem manzarasıyla her mevsim insanın başını döndürebilecek güzelliktedir. Suyunun rengi yeşil ve mavi renklerinin en güzel tonlarında değişirken, hava açık ya da bulutlu olduğunda daha ayrı bir güzelliğe bürünmektedir.
Galicica (Galiçitsa) Dağı’nın eteklerinde yer alan Ohri’ye tepeden bakıldığında manzarası muazzamdır. Gün ışığının bile kırmızıya, yeşile boyandığı bu yerde Ohrid Gölü adeta gök kuşağının altında kalmış bir hazine gibi durmaktadır. Kenarlarını süsleyen yüzlerce çeşit ve rengarenk çiçekleri saymıyorum bile daha…
Şehirde dikkat çeken diğer bir detay çok sayıda kilisenin bulunması. Hatta bu konuyla ilgili olarak Evliya Çelebi’nin “Neredeyse yılın her gününe bir kilise düşüyor” şeklinde bir sözü var.
Ohrid’de kaldığımız süre boyunca bizimle ilgilenen ve şehrin güzel insanlarının adeta bir yansıması olan Ohrid Belediyesi Turizm Birimi görevlisi Sn. İlker Mustafa’ya değinmeden geçemeyiz elbette. Sevgili dostumuzla şehre geldiğimiz ilk gün önce Ohrid Çarşısını gezdik. Orada bulunan Türk esnaflarla keyifli sohbetlerde de bulunduğumuz çarşıda bizim köfte dediğimiz ancak Makedonların kebap olarak adlandırdıkları yüzde yüz dana etli köftelerini yedik. Yemeğin yanında sunulan sıcacık gobit ekmekler ve sarımsaklı-kaymaklı mezeler damak tadımızı artırdı.
Yemeğin ardından sürdürdüğümüz çarşı gezimizi akşamüzeri Ohrid Gölü kıyısında sonlandırdık. Burada bulunan ve oldukça sıcak kanlı bir işletmecisi olan Momir Restaurant’ta, Ohrid Gölüne özgü Göl Alabalığı ile Ohrid İncisi’ne pullarıyla anlam katan küçük hamsi benzeri balıklardan ve yine birbirinden lezzetli mezelerin yer aldığı bir akşam yemeği yedik. Sonrasında Ohrid Belediyesinin misafirleri olarak konaklayacağımız otele geçtiğimiz ilk günün ardından yüzlerde halen tebessüm ve şehrin verdiği heyecanla ertesi günü düşünerek dinlendik.Ertesi gün Arnavut, Makedon ve Rus temsilcilerle buluşup tarihi yapıtları, Avrupa’nın en yüksek şehir duvarına sahip kale surlarını, eski kale içi yerleşimlerini ve kalıtlarını gezdiğimiz Ohrid’de, inanın zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz… Akşam yemeğini geleneksel Makedon mutfağı, canlı ve keyifli müzikleri, yerel alkollerinin de bulunduğu menüsüyle bizlere ev sahipliği yapan Sv. Sofija Restaurant’da yedik. Bizlere jest yapıp Türkçe şarkıların da söylendiği ve diğer ülkelerden gelen temsilcilerle kaynaştığımız bu gecenin ilerleyen saatlerinde Ohrid gece hayatına da göz atmayı unutmadık.
Ohrid Gölü’nün hemen kıyısında, bir zamanlar sevilerek izlenen ‘Elveda Rumeli’ dizisinin de çekildiği alanda yer alan Liquid Bar’da deyim yerindeyse çılgın bir gece yaşadık. Ohrid’li gençlerin en çok tercih ettiği mekanlardan olan Liquid Bar, atmosferi, Dj performansı, servisi ve sıcak ortamıyla gerçekten çok güzel.
Ertesi gün bir köy evinde geleneksel kahvaltıyla başlayan günümüz, Ohrid Dağlarında jeep safari ve turistik tesis gezileriyle devam etti.
Sonrasında Ohrid Gölünde bot turu, Galiçitsa tarafındaki göl kıyısı restaurant ağırlamasıyla, şarkılarla, türkülerle, eski balıkçı köyleri (şimdi müze ve dalgıç okulu) gezisiyle geçen Ohrid maceramızı inanın dostlar sayfalarca anlatsak yetmez. Tüm bu süreçte her dakika yanımızda olan ve misafirperverliğiyle, kişilikleriyle harika insanlar olan Sevgili İlker Mustafa, Vesna Angeleska ve Alexander’a sonsuz teşekkürler.
Ohrid’de yeniden buluşmak üzere…