Silifke, Mersin

Silifke – Mersin

Mersin’e bağlı Mersin’in 84 km batısında yer alan Silifke’nin çevresinde M.Ö. 6000 yıllarından bu yana insanların yaşadığına dair bulgular bugün gün yüzüne çıkmıştır. Yöre’nin tarih tarafından bilinen ilk toplumu Altaylardan geçerek Mezopatamya’ya sonra da M.Ö. 3000 yıllarında Adana ile Antalya arasına yerleşen Orta Asya kökenli Sümerlilerin bir kolu ve de Türk soyundan olan Luvilerdir. Anadolu’nun diğer eski devleti Hititliler  Hiyeroglif yazısını komşuları olan ve bu bölge de yaşayan Luvilerin dili için oluşturmuşlardır.Bu uygarlıkların izleri bugün Silifke ve çevresindeki antik kent kalıntılarında görülmektedir. Silifke’den Mersine ya da Antalya istikametine uzanan sahil şeridinde popüler olmayan ve kalabalıktan uzak bir çok tatil merkezi bulunmaktadır.
NASIL GİDİLİR
Mersin’e 84 km. mesafededir. İç Anadolu bölgesinden gelenler Karaman-Mut üzerinden direkt Silifke’ye ulaşabilirler. Mersin–Silifke arası minibüsler saat başı hizmet veriyor.
SİLİFKE KALESİ
Temel tespitlere göre Helenistik veya erken Roma dönemine ait olduğu anlaşılan kale, geçirdiği onarım ve değişiklikler sonucu bugün bir Ortaçağ görünümündedir. Silifke’ye hakim, 185m yüksekliğinde bir tepe üzerinde yapılmış olan, etrafı kuru hendekle çevrili oval biçimdeki kalenin içinde kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve diğer yapı kalıntıları bulunmaktadır. Ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatname’sinde, XVII. yüzyıl’da Silifke kalesinin 23 burcu olduğunu, içinde bir cami ve 60 ev bulunduğunu yazar. Ancak, burçların bir kısmı ve kale içi tamamen yıkık durumda olduğundan tam tespiti yapmak mümkün değildir. Halen görülebilen 10 adet burç mevcuttur.
AYATEKLA
Taşucu yolu üzerinde 5. km’den sağa dönülüp 1 km gidildiğinde Hristiyanlığın en eski ve en önemli merkezlerinden biri olan Meryemlik’e varılır. Meryemlik’in tarihi Azize Thekla’nın buraya gelişi ile baslar. İsa Peygamber’in havarilerinden St.Paul’ün vaazlarından etkilenen 17 yaşındaki Tekla kendini Hıristiyanlık dinine adar. St.Paul’ün bu değerli öğrencisi Konya ve Yalvaç’ta Hristiyanlığı yaymak için propaganda yaparken paganların baskılarına maruz kalıp, öldürüleceğini öğrenince kaçıp Seleukia’ya gelir ve sonradan kiliseye çevrilen bir mağara da saklanır. Sığındığı mağaradan yöredeki insanlara çok tanrılı dine karşı Hristiyanlık inancını yayarken mucizeler yaratarak hastaları da iyileştirdiğine inanılır.

Yine öldürüleceği bir sırada bu mağara da kaybolduğuna inanılır. Aya Tekla’nın içinde yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra Hristiyanlarca kutsal sayılmış; ta ki bu din M.S.313 yılında serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Bu mağara daha sonra IV. yüzyıl’da kiliseye dönüştürülmüştür. Hıristiyanlığın resmen kabulünden sonraki dönemlerde birçok yapı ile bezenen Meryemlik’de Mağara Kilisesinden başka, bu mağaranın üzerinde bugün sadece apsisinin bir bölümü ayakta kalan Azize Thekla Kilisesi; imparator Zenon tarafından Aya Tekla’ya ithafen yaptırılan kilise ile Kuzey Kilise; hamam, birçok sarnıç, mezarlıklar ve şehir suru kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.
CANBAZLI
Adam kayaları geçtikten sonra Hüseyinler köyünden geçilip Cambazlı Köyüne varılır. Cambazlının Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir yerleşim merkezi olduğu Uzuncaburç ve Ura ile Kızkalesi’ne döşeme antik bir yolla bağlantılı olmasından ve günümüze kadar gelebilmiş zengin kalıntılarından anlaşılmaktadır. Burada, kaya mezarlarının yanı sıra birer küçük mabedi andıran anıt mezarlar, lahitler, sarnıç ve özellikle köyün girişinde bulunan kilise görülmeye değer tarihi kalıntılardır. Cambazlı kilisesi, benzerleri arasında orijinal özelliklerini korumuş en iyi durumdaki örneklerden biridir. Kuzey cephesi tamamen kapalı olan yapının içindeki iki sütun dizisinden sağdaki Korint başlıklı bütün sütunlarla bunların üstünde sıralanan galeri sütunları görebilirsiniz.
CENNET OBRUĞU
Silifke’ye 22 km. mesafede bulunan  cennet obruğu, yaklaşık 135 metre derinliğindedir. Cehennem Obruğu adı verilen komşusuyla arasında 100 metre vardır. Bir çöküntü obruğu olup, Miyosen döneminde oluşmuş sığ denizel kireçtaşı katmanları içinde karstik süreçler sonucunda oluşmuştur.  Elips biçimdeki ağız kısmı çapları 250 metre ve 110 metre olup derinliği 70 metredir.455 merdivenle inilmektedir. Obruğun kuzey yamacı, oldukça diktir. Obruk, kapalı bir karstik mağara sistemi içinde bulunan bir galerinin tavanının çökmesi ile gelişmiştir. Bir yer altı akarsuyu da diyebileceğimiz bu sistem günümüzde faaliyetine devam etmekte ve akarsu yolu üzerinde oluşmuş Cehennem Çukuru’nun taban yüzeyi altından geçmektedir. Narlıkuyu arazisinin derinliklerinden, karstik kaynaklar şeklinde Akdeniz’e karışmaktadır. Obruk tabanına inen merdivenli yolun bitimine yakın bir yerde kapısında M.S 5-6.yüzyıl’da yapıldığı düşünülen bir şapel bulunmaktadır. Şapel’in giriş kapısı üzerindeki yazıda Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana’ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır. Şapeli geçtikten sonra rahatlıkla obruğun tabanına kadar inilir. Bu yüzeyin zeminle kontakt yerinde, yeraltından geçen akarsuyun sesleri,kolaylıkla duyulabilmektedir.
CEHENNEM OBRUĞU
Tıpkı Cennet Obruğunda olduğu gibi Miyosen devrine ait kalkerler içinde alttan bir yer altı deresinin yaptığı erozyonla tavanın çökmesi sonucu oluşmuştur. Cennet Obruğu’nun 100 metre doğusunda bulunmaktadır. Ağız çapı 30 metre,en derin noktası ise 120 metredir. Son derece dik ve sarp olan bu mağaraya maalesef inilememektedir. İnebilmek için özel dağcı ipi veya esnek merdiven kullanmak gerekir. Antik dönemin çok tanrılı Yunan kültürünün ürünü olan ünlü bir hikayenin burada geçtiği rivayet edilir.
JUPİTER TAPINAĞI
Şehir merkezinde bulunan ve doğu ile güney yanlarındaki sütun tabanlıkları orjinal şekilde korunmuş olan tapınağın uzun kenarında 14’er kısa kenarında 8’er sütun bulunmaktaydı. Ancak, her biri 10 metre boyundaki Korint başlıklı bu sütunlardan bugün sadece biri ayakta kalmış olup 3 tanesi de yıkılmış durumda yerdedir. 1980 yılında Kültür Bakanlığı’nca başlatılan kazı çalışmaları aralıklarla devam etmektedir. M.S. II. yüzyıl’da yapılmış olduğu anlaşılan tapınak V. yy’da planında önemli değişiklikler yapılarak kiliseye dönüştürülmüştür. M.S.V. yüzyıl’da yaşamış tarihçi Zosimos “Tapınak, ovadaki ürünlerine musallat olan çekirgelerden kurtulmak için Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon’dan yardım isteyen ahali tarafından, çekirgeler Apollon’un gönderdiği kus sürüsünce yok edilince O’na bir şükran ifadesi olarak yaptırılmıştır” diyorsa da Zeus adına yaptırıldığı da söylenmektedir.