2013’ün En Başarılı Yapımcısı Zafer Kerey
Sevgili Zafer Kerey’in kendi kaleminden “Renkli Dünyanın Sahte Yüzleri”
Sevgili arkadaşlarım, sizlere bugünkü köşe yazımda içinde bulunduğum medya sektöründen ve zorluklarından bahsetmek istiyorum. Dışarıdan bakıldığında, pek çok kişiye renkli bir hayat olarak görünür bizim içinde bulunduğumuz meslek. Gıpta ile bakılır çoğu zaman bizlerin hayatına . Hep, “keşke ben de televizyoncu olsaydım, sürekli sanatçılarla, ünlülerle berabersiniz” diyen insanlarla doludur etrafımız. Peki, gerçekten dışarıdan göründüğü gibi renkli ve daima eğlenceli midir bizim işimiz? Elbette “hayır”.Yalancı dostlukların, menfaatlerin , bizans oyunlarının en çok yaşandığı sektördür medya sektörü. Hep şunu söylerim, “Bize olan saygı ve sevgi televizyonun üst köşesinde bulunan logoyla doğru orantılıdır”. İyi bir projeye sahip olduğunuz müddetçe veya iyi bir kanalda çalıştığınız sürece çevrenizde sizi sevenler ve saygı duyanların varlığı daim olur. Herkes sizinle arkadaş olmak için can atar. Hatta, yeni bir işe başladığınızda yıllarca sizi arayıp sormayan arkadaşlarınız bile, birden en hatır şinaz halleriyle ortaya çıkarlar. Bir kısım arkadaş dedikleriniz ise, sizin ayağınızı kaydırmak için ellerinden geleni yaparlar.Örneğin, bir iş görüşmesine gittiğinizde o kurumda bir arkadaşınız çalışıyorsa, çoğu zaman bu iyiye işaret değildir. Yüzünüze dostça gülümser fakat arkanızdan işinize taş koyar. En büyük nedeni ise, sizin ondan daha donanımlı, bilgili, tecrübeli olmanız ve bir gün onun yerine geçebileceğinizden korkuyor olmasıdır.Peki ya içeride çalışıyorsan ne tür zorluklarla karşılaşırsın? İşte tam da bu noktada, hazır olun hem çok iyi bir defans oyuncusu , hem de iyi bir kaleci olmanız lazım. Başarısız bir hamleniz için pusuya yatmış ve en ufak açığınızı bekleyen bir karşı takım atağı vardır. Mevcut yerinizden daha ileriye gitmenizi engelleyen, sizi çekemeyen, yerinden olur korkusu yaşayan hasis insanlarla doludur bizim çalıştığımız ve sizlere renkli gelen bu medya sektörü. Yalanlar, riyakarlıklar, taviz vermeler diz boyudur. İyi bir fikriniz varsa onu paylaşmaya korkarsınız, çünkü, çoğu iyi fikriniz sizin beyninizde gün yüzüne çıkmadan kaybolur gider. Bilirsiniz ki, paylaştığınızda karşınızdaki kişi ister arkadaşınız olsun ister bir yönetici olsun farketmeksizin, menfaatleri doğrultusunda fikrinizi çalabilir ya da fikrinizden esinlenebilir.Geçenlerde yaşadığım bir olayı paylaşmak isterim sizlerle, kaldı ki; 16 yıldır yaşadıklarımın yanında alışkın olduğum ve çokta şaşırmamam gereken bir olaydı ama bu büyük hayal kırıklığına uğramama engel olmadı. Bundan bir ay önce, 5 büyük kanaldan birinde yöneticilik yapan eski çalışma arkadaşıma, uygun bütçeli bir projem olduğuna dair bir mesaj attım. Projenin detaylarından da söz ettim. Dün akşam o projede yer almasını planladığım çok değerli bir sanatçı dostumun menajeriyle birlikte, Etiler Cookshop’ta bir toplantı yaptığım sırada şans eseri karşılaştım. Bana çekimden geldiğini söyleyince, ne çekimi olduğunu sorduğumda, anlatmaya başladı. Çekimin içeriğini duyduktan sonra sanki daha önce hiç yaşamamışım gibi şok olmuş ve şaşırmış gözlerle ona baktım. Ve telefonumda hala silmediğim o mesajı gösterdim, o da bu duruma çok şaşırdı, çünkü, proje bire bir bana aitti. Mesaj attığım yönetici arkadaşım tarafından kendilerine teklif götürülmüştü. Hiç önemli değil çokta kırgın değilim, yılların yapımcısı olarak ben de fikir çok, benim işim bu, başarımı da buna borçluyum. Hatta, o arkadaşın konumunu sağlamlaştırmasında faydam olduysa ne mutlu bana. Yalnız şunu çok iyi biliyorum ki, dünyadaki en büyük güç ilahi adalettir. Yine bir kanalda yöneticilik yapmış eski dostum, bana yanlış yaptığında, “Bak öyle bir gün gelir ki, bir gün sen masanın bu tarafında, ben o tarafında otururum kendine gel” diye uyardıktan sonra sanki beddua etmişçesine, fazla değil, bir hafta sonra dediğimin çıktığı dönemler de olmuştur. Yine de asla kimseye beddua etmem. Allah bütün eli iş tutan arkadaşlarımın işlerini rast getirsin.“Peki ya ünlülere gelince durum nasıl?” diye soranlar olduğunu duyar gibiyim. Öncelikle bu yazımla ilgili şunu belirtmek isterim, asla genelleme yapmıyorum. Elbet iyi insanlar, elbet gerçek dostluklar, çok değer verdiğim ve yakın olduğum birçok sanatçı arkadaşım var. Ve onları bu yazdıklarımdan tenzih ediyorum. Peki bazı ünlüler ve sanatçıların bizim mesleğimizdeki rolleri nedir? Aslında çoğunun tek bir ortak dertleri vardır, o da sizi basamak olarak kullanmak. Hedefleri bellidir, insanlar tarafından tanınmak popüler olmak ve bunun sonucunda çok para kazanmak.Peki nedir ünlü olmanın safhaları? Öncelikle bir yerlere gelene kadar yapım ve yönetim ekibinin her bir ferdiyle iyi geçinmek , onların her türlü aktivitelerinde yer almak, bir iş kapabilmek uğruna ilişkilerini sıcak tutmak ve geliştirmek. “Ya istediklerini elde ettikten sonra, üzerine bastığın basamaklara ne olacak?” diye bir soru geliyordur aklınıza. Tabii ki o basamaklar işlevini yitirmiş, artık yukarıya doğru çıkan yeni basamaklar aranmaya başlanmıştır. O kişi veya kişilerin konumu kendisiyle beraber ilerlemeye devam ettiyse sorun yok, ama yanlışlıkla bulunduğu yerden daha düşük bir seviyeye düştüyse ve bir gün seni arayıp senden bir şey istiyorsa işte o zaman topu atacağın yer bellidir. Menajer ve/veya prodüktör.Akıllı olmak lazım, bu kadar kariyer yapmışken, kişiler yüzünden neden kariyerini zedeleyerek bir rica üzerine eskiden peşinden koşturduğu kişilerin sıradan işlerinde yer alacak ki o da haklı. Ne de olsa istediğini başardı. Ben tüm bunlara rağmen mesleğimi seviyorum, yalandan da olsa sevenlerim çok yalandan da olsa ilgi gösterenlerim de çok . Olsun varsın, zaten hepimiz bir hayat sahnesinde değil miyiz? Bugünlük son sözüm, kim olursanız olun ve ne yaparsanız yapın ben istemediğim sürece, kimliğinizdeki isimsiniz sadece. Ancak ben istediğimde rol alabilirsiniz hayat denen filmimde…